ULAN ZİBİDİ HANGİ DİKTATÖRLÜKTEN SÖZ EDİYORSUN?
SABAH gazetesi köşe yazarlarından Mahmut ÖVÜR 21.0cak.2022 tarihli gazete nüshasındaki yazısında, the economist adlı Amerikan paçavrasındaki kapakta TÜRKİYENİN YAKLAŞAN DİKTATÖRLÜĞÜ başlığını atılmış olduğunu bildiriyor. Bu hıyarların maksatlarının ne olduğu belli. Onların anlamadıkları, bu milletin karnının palavralara hayli tok olduğu gerçeği. Bu millet kimin dürüst, kimin şerefsiz olduğunu çok iyi biliyor. Şimdiye kadar her seçimde de bu bilincini ortaya koydu. Bundan sonra da, farklı bir sonuca varmayacaklardır. MÜMİN KAZANACAK, KAFİR HÜSRANA UĞRAYACAKTIR. Hazır bu hıyarlar, demokrasiden, diktatörlükten söz etmiş iken, biraz eskilere gidelim de, o eski günleri, bugünkü DİKTATÖRLÜKLE (!) mukayese etmeye çalışalım. Antik yunanda bir filozof vardı. Adı PROTAGORAS. Bu demokrasi ile ilgili olarak nasıl bir tarif verirdi bilir misiniz? DEMOKRASİ, AKILLI ZAYIFIN, APTAL GÜÇLÜYE YUTTURDUĞU BİR PALAVRADIR. Bu görüşe bütünüyle katıldığımı söyleyemem amma, aslında üzerinde düşünülmesi gereken bir husus olduğunu da kabul etmek gerekir. Öyle ya, bütün gücü elinde bulunduran birisi veya birileri, elinde hiçbir güç olmayan güçsüzü niçin bir takım haklarla donatsın? Tabiatta bunun örneği yok. Ne var ki, burada İSLAMİYET DEVREYE GİRİYOR. BİR MÜSLÜMAN, MÜSLÜMAN KARDEŞİNİN HAKKINI, KENDİ HAKKINDAN ÜSTÜN GÖRÜR. YÜCE RABBİMİZİN EMRİ, HER TEREDDÜDÜ GİDERECEK BİR DÜSTUR ORTAYA KOYUYOR. İŞTE BÜTÜN MESELE BUNDAN İBARET. Ne var ki, kafirin, münafıkın, münkirin bir hakkından söz etmek mümkün değildir. Ayrıca her hakkın sınırı, diğer hakkın sınırı ile kesişir. Bunu hiç unutmamak gerekir. Bir taraf, BEN VATANIMI MİLLETİMİ HERŞEYDEN ÜSTÜN TUTARIM DİYORSA, DİĞER TARAF, BEN VATAN, MİLLET TANIMAM, BEN VATANI BAŞKALARINA PEŞKEŞ ÇEKERİM DEDİĞİNDE, BU İKİNCİLERİN BİR HAKKINDAN SÖZ ETMEK İMKANSIZDIR. Benim kişisel yasama göre de, bu ikincilerin tereddütsüz katli vaciptir. Neyse bunları bir kenara bırakalım da, biraz yakın geçmişimize bir göz atalım. Bazı tarih tahrifçileri, Cumhuriyetin kurulduğunda, son derece demokratik bir rejimin var olduğunu söylerler. Bunu söyleyenler, ya budaladır, ya da maksatlı yalancılardır. Mustafa Kemal paşanın sözünün üzerine bir söz söylemek acaba kimin haddine idi? O zaman için bu yanlış mıydı? Hayır, bunu da söylemiyorum. Lakin, o günlerin demokrasi günleri olduğunu söylemenin çok büyük bir yalan olduğunu ifade etmek istiyorum. Ben ittihatçı öküzlerle, onların güç buldukları mason localarını hiç sevmem. Bu yılan yuvalarının son derece zararlı ve Siyonist emellerin koruyucusu ve düzenleyicisi olduğunu bilirim. Lakin, ne olursa olsun, bir maliyeci CAVİT’in, bir iaşe nazırı KARA KEMALİN, Mustafa Kemal paşaya tertiplenen suikastle hiçbir ilgileri bulunmadığı halde, sırf ileride sorun çıkarmamaları için, bok yoluna katledildiklerini de çok iyi bilirim. Gerçi bu deyyuslar, ABDÜLHAMİT HAN’a karşı yürüttükleri iftira politikalarının cezasını çekmişlerdir amma, suikast meselesinin de onlar açısından bir palavra olduğu gün gibi aşikardır. İşte, o zamanki demokrasi buydu. Bakın tekrar ediyorum. Bu durumu asla kınamıyorum. Ben de olsam aynını yapardım. Lakin, buna demokrasi demenin ne kadar zırva olduğunu anlatmak istiyorum. Maliyeci CAVİT’in bir oğlu vardı. Ben onu, avukatlık stajına başladığım zaman tanımıştım. Çok bilgili, çok çalışkan bir İSTANBUL SAVCI YARDIMCISI idi. Babası idam edilince, gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın, ki o da ittihatçı, mason domuzlardan biriydi, çok yakın arkadaşının oğlunu evlat edinmiş ve onu öz oğlu gibi yetiştirdiği gibi, ona kendi soyadını da vermişti. Savcının adı ŞİAR YALÇIN dı. Komünistin önde gideni idi ve düşüncelerini, savcı olmasına rağmen hiç saklamazdı. Onun gözlerinde daima bir hüzün görürdüm. Mustafa Kemal paşayı sever miydi bilmiyorum. Bazı geri zekalılar, Mustafa Kemal paşanın SERBEST FIRKAYI kurdurmasının, demokratik hareketin bir nişanesi olduğunu ileri sürerler ki, bu iddiaya gülmek mi, ağlamak mı gerektiğini bir türlü kestiremem. Serbest partinin başına emirle getirilen adam ( FETHİ BEY ) paşanın en yakın arkadaşı idi. Ayrıca yönetim kurul üyeliğine yine emirle atanan MAKBULE ATADAN ise, Mustafa Kemal paşanın kız kardeşi idi. Yani, uzaktan bile değil, YAKINDAN KUMANDALI BİR DEMOKRASİ GÖSTERİSİ. Tekrar ediyorum, Tüm bu hareketler yanlış değil idi, lakin yanlış olmaması, bu hareketlerin demokratik bir hareket olarak vasıflandırılmasına mesağ vermez. Bunu söyleyen ya geri zekalı, ya da yalan dolanla bir karanlık sonuca varmayı hedefleyen bir münafıktır. İnönü devri ise, bir rezalettir. İLK icraatı, bütün resmi dairelerle, banknotlardan ATATÜRK resmini kaldırtıp, kendi resmini koydurtan bu zat, hayatı boyunca ülkeyi karıştırmaktan başka bir şey yapmamıştır. Bunu çok iyi farkeden Mustafa kemal paşa, onun katlini emretmiş ise de, biraz da hasta yatağında yatmakta olmasından yararlanan CELAL BAYAR, bunu önlemiş ve İnönünün hayatını kurtarmıştır. Bu marifetinin bedelini de neredeyse yıllar sonra kendi hayatıyla ödeme noktasına gelmiştir. İnönünün, DEMOKRAT PARTİ’nin kurulmasına rıza göstermesi ise, kendi arzusu ile değil, o günkü iç ve dış siyasi şartların zorlaması ile vukubulmuştur. O devirdeki anti demokratik hareketler saymakla bitmez. 1946 seçimlerini jandarma kullanarak kazanmak (!) tan tutun da, MİLLİYETÇİ GENÇLERİN TABUTLUKLARDA İŞKENCEYE TABU TUTULMALARI BU REZİLLİKLERDEN SADECE İKİSİDİR. İşkence gören gençlerden biri de, genç teğmen ALPASLAN TÜRKEŞ ti. Evet kardeşlerim! Şerefsiz Amerikan iblisi, yani global Siyonist sermayenin bu azat kabul etmez köle, köpeği, bugün TÜRKİYE DİKTATÖRLÜĞE GİDİYOR diyorsa, bilin ki, bu alçakça yalandan başka bir şey değildir. Her zaman söylüyorum, BU İBLİS KİMİ YERİN DİBİNE SOKMAK İSTİYORSA, BİLİN Kİ, O KİŞİ GERÇEK BİR VATANPERVERDİR. KİMİ METHEDİYORSA, O KİŞİ TESCİLLİ BİR VATAN HAİNİDİR. SEÇİMLER YAKLAŞTI, BU İTLER KAFALARI BULANDIRMAK İÇİN FERMADA DURUYORLAR. SAKIN ALDANMAYIN, SAKIN REHAVETE KAPILMAYIN KARDEŞLERİM. ÖNÜMÜZDEKİ ON DÖRT MAYIS, BİR ÖLÜM, KALIM GÜNÜDÜR. ALÇAKLARI, ŞEREFSİZLERİ SEVİNDİRMEYİN KARDEŞLERİM. BENİ DE SİLAHA SARILMAYA MECBUR ETMEYİN.
Ünal SOMUNCUOĞLU