6306 SAYILI AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA YASA GEREĞİ YAPILAN YIKIMLAR MÜLKİYET HAKKININ İHLALİNİ TEŞKİL EDER Mİ ?

ÖZET                                     : 6306 SAYILI YASA MUCİBİNCE yapılan bazı yıkımlar, bazı kesimler tarafından mülkiyet hakkına tecavüz gibi gösterilmek isteniyor ve bu hususta bazı davalar açılarak yıkımların durdurulması talebinde bulunuluyor. Oysa, bu yıkımlar, bazı zorunlu haller dışında daima yıkılacak binaların maliklerinin rızası ile yapılmakta, zorunlu hallerde ise, idare veya bakanlığın resen harekete geçmesi suretiyle yapılmaktadır. Burada mülkiyet hakkının ihlali söz konusu olmadığı gibi, mülkiyet hakkı sanıldığı kadar MUTLAK BİR HAK DEĞİLDİR. Mülkiyet hakkı, sadece hak değil, aynı zamanda bir takım ödevleri de beraberinde getiren bir ayni haktır. Bu hak, gerek medeni kanunda ve gerekse Anayasa da açıkça belirlenmiş ve buralardaki tanımlamalar mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığını ortaya koymaya yeterlidir. Biz bu naçizane yazımızda, mülkiyet hakkı ile ilgili bilimsel görüşlere yer vereceğiz ve Anayasa açısından da konuyu irdelemeye çalışacağız ve bazı Anayasa mahkemesi kararlarına da yer vereceğiz. Herşeyden evvel gözönünde bulundurmamız gerekir ki, mülkiyet hakkı anayasal bir hak olmakla birlikte, YAŞAM HAKKI da ana anayasa ile teminat altına alınmış bir hak olup, Anayasa ile teminat altına alınmış bir haktır. Mülkiyet hakkını ileri sürecek kişinin evvelemirde hayatta olması gerekir. Devletin, kişinin hayatını emniyet altına alması ise, en önde gelen anayasal bir görevdir.

I-MEDENİ KANUNDA MÜLKİYET HAKKI VE BUNUNLA İLGİLİ BİLİMSEL GÖRÜŞLER

(……… Medeni kanunumuz, eski hukukların tasarruf serbestisi fikrinden ayrılarak, hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içerisinde malda tasarruf edilebileceğini belirtmiştir…. Burada iki genel kısıtlamayı belirtmemiz gerekir. Biri Anayasanın 35. maddesinin son fıkrasında yer almaktadır. Bu hükme göre, mülkiyet hakkının kullanılması TOPLUM YARARI aleyhine olamaz. Diğer kısıtlama ise M.K.nun 2. maddesindeyer alan kuraldır. Bilindiği üzere, M.K.madde 2 ‘ye göre, herkes haklarını kullanır ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Bu hüküm mülkiyet hakkında önemli bir uygulama alanına sahiptir. Hakkın kötüye kullanılması yasağı. Özellikle malikin mülkiyet hakkını kullanmasında korunmaya layık bir yararı olmadığı hallerde, mülkiyetin içeriğini daraltmaktadır.) ( Prof. OĞUZMAN-Prof. SELİÇİ, Prof. OKTAY ) ( Eşya hukuku, 2014 bası, sh.273)

-(….Mülkiyet hakkı mutlak bir haktır. Herkese karşı ileri sürülebilir……… Malik şey üzerindeki tasarruf yetkisini ancak HUKUK DÜZENİNİN SINIRLARI İÇİNDE dilediği gibi kullanabilir. Şu halde Türk medeni hukukunda mülkiyet hakkı, SAHİBİNE SINIRSIZ BİR TASARRUF YETKİSİ V ERMEZ………. Modern görüşe göre, mülkiyet hakkı sahibine geniş yetkiler vermekle beraber, malike bazı yükümlülükler de yükleyen bir haktır…….. 1982 tarihli Anayasa, M.K.md.683 le birlikte incelendiği zaman, Türk hukukunda modern görüşün hakim olduğu s öylenebilir. Mülkiyet hakkının modern anlamı, bunun aynı zamanda SOSYAL YAPIDA BİR HAK olduğunu gösterir. Böylece mülkiyetin kapsamı sadece bu hakkın sahibine verdiği yetkilere göre değil, aynı zamanda malike yüklenen ödevlere göre de değişecektir.) ( Prof. ESENER-Prof. GÜVEN, Eşya hukuku, 2012 bası sh. 166-167 )

- (……Teknik ve ekonomik gelişmeler sonucu ortaya çıkan sosyal görüşlerin etkisi altında mülkiyet kavramı klasik görüşte belirlenen özelliklerini koruyamamış, mülkiyeti mutlak ve sınırsız bir hak olarak tanımlayan klasik görüşe karşı, modern bir anlayışla, mülkiyetin sosyal işlevi olan bir yapıya sahip olduğu görüşü ortaya atılmıştır. Bu görüşe göre, mülkiyet hakkı içeriği itibariyle YETKİ ve ÖDEVLERDEN meydana gelir. Bundan dolayı da, mülkiyetin sosyal işlevine yönelik kanunla getirilen her sınırlama, gerçekte mülkiyetin özünde mevcut bir ödev niteliği taşır….)( Prof. SİRMEN, Eşya hukuku , 2013 bası, sh.272-273)

-(……..ZEVKLİLER, mülkiyetin, malikin hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içinde dilediğince kullanabileceği yetkilerden oluşan bir hak olmadığını savunmaktadır. Ona göre mülkiyet, HAKTAN ÇOK DAHA GENİŞ, İÇİNDE YETKİLERLE BİRLİKTE YÜKÜMLÜLÜKLERİN DE BULUNDUĞU HUKUKSAL BİR KURUMDUR……… Benzer bir yaklaşımı ÖRÜCÜ de savunmaktadır. Ona göre de mülkiyet, yalnız yetkileri değil, kamu yararı ve toplum yararı ilkeleri çerçevesinde konulan ödevleri de kapsamaktadır. KANETİ de, mülkiyetin tanımı konusunda, hukuk düzeninde öngörülen yetkiler yanında,düzenlenen kısıtlamalara da bakmanın gerektiğini savunmaktadır….. Yazar, Türk hukuku bakımından mülkiyetin sadece yetkilerden değil, aynı zamanda ödevlerden de oluştuğunu savunmaktadır……… Anayasamızın 35. maddesi hükmü incelendiğinde klasik mülkiyet görüşünden uzaklaşıldığı, hakkın sosyal karakterini hükme yansıtan bir düzenlemenin benimsendiği kolaylıkla söylenebilir. Netekim özellikle maddenin ikinci fıkrası SOSYAL DEVLET görüşünü ve dolayısıyla KISITLI MÜLKİYET anlayışını yansıtmaktadır…….)( Refik TİRYAKİ, Ekonomik özgürlükler ve Anayasa, Ankara 2008 bası, sh.67-70)

-Görüldüğü üzere, Medeni hukukumuzla ilgili doktrinde kahir ekseriyet, MÜLKİYETİN MUTLAK BİR HAK DEĞİL, HAKLA BİRLİKTE ÖDEVLERİ DE İÇEREN BİR HAK OLDUĞUNU ORTAYA KOYMAKTADIR. Binaenaleyh, bu hakkın, gerek siyaset alanında ve gerekse yargı alanında, MUTLAK VE TARTIŞILMAZ BİR HAK olarak ele alınması hukuksal gerçeklerle kesinlikle bağdaşmaz.

II-KONUMUZUN ANAYASA İLE İLGİLİ BAĞINI ORTAYA KOYAN ANAYASAL HÜKÜMLER

-Anayasanın 17. maddesinin 1. fıkrasına göre, HERKES, YAŞAMA, MADDİ VE MANEVİ VARLIĞINI KORUMA VE GELİŞTİRME HAKKINA SAHİPTİR. Bu hükmün gerekçesinde ise, şu ibare yer almaktadır.(…. Bu madde ile, YAŞAMA, MADDİ VE MANEVİ VARLIĞIN BÜTÜNLÜĞÜ VE BUNUN GELİŞTİRİLMESİ HAKKI KORUNMAKTADIR. BU İKİ HAKKIN BİR BÜTÜN TEŞKİL ETTİĞİ, BİRBİRİNİ TAMAMLADIĞI AÇIKTIR. KANUN GÜVENCESİ ALTINDA OLAN YAŞAMA HAKKINI KORUMAK İÇİN DEVLET, GEREKLİ TEDBİRLERİ ALACAKTIR……..)

Bu konudaki anayasa mahkemesi kararlarından örnek verelim. (……Anayasanın 17. maddesinin ilk tümcesi, HERKES, YAŞAMA, MADDİ VE MANEVİ VARLIĞINI KORUMA VE GELİŞTİRME HAKKINA SAHİPTİR…. biçimindedir. Kişinin yaşama hakkı, maddi ve manevi varlığını koruma hakkı; birbiriyle sıkı bağlantıları olan, devredilemez, vazgeçilemez temel haklardandır. Bu haklara karşı olan her engelin ortadan kaldırılması da DEVLETE ÖDEV OLARAK VERİLMİŞTİR………) (AMKD, E, 1990/27, K.1991/2, T, 17.1.1991)

Anayasanın 17. maddesinin ilk fıkrasında,herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiş, 5.maddesinde de kişinin temel hak ve hürriyetlerini,sosyal hukuk devleti  ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmayainsanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Devletin bu yükümlülüğünü eşitlik ilkesini gözeterek, hiçbir ayırım yapmadan herkes için geçerli olacak biçimde yerine getirmesi gerektiğinde duraksamaya yer yoktur……(E.1997/62,K.1998/52,16.9.1998 )

III-KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN AMACI

( Kentsel dönüşüm beş temel amaca hizmet etmek üzere ortaya çıkmıştır…… Kentsel dönüşüm projeleri, temelde toplumsal bozulmanın nedenlerini araştırır ve bozulmayı önleyecek önerilerde bulunarak, kentsel çöküntü ve bozulma problemine çözüm bulmayı amaçlar. Kentsel dönüşümün ikinci amacı, kent dokusunu oluşturan birçok öğenin fiziksel olarak sürekli değişim ihtiyacına cevap vermektir…… Kentsel refah ve yaşam kalitesini arttırıcı başarılı bir ekonomik kalkınma yaklaşımını ortaya koymak, kentsel dönüşümün üçüncü hedefidir….. Dönüşüm projelerinin diğer amacı ise, kentsel alanların en etkin biçimde kullanımına ve gereksiz kentsel yayılmadan kaçınmaya yönelik stratejilerin ortaya konulmasıdır. Son olarak kentsel dönüşüm, toplumsal koşullar ve politik güçlerin ürünü olarak kentsel politikanın şekillendirilme ihtiyacını karşılamayı amaçlamaktadır….)

-(….Kentsel dönüşüm uygulamalarının temel amacı ise, deprem riski taşıyan binaların modern tekniğe ve deprem yönetmeliklerine uygun olarak yeniden inşa edilebilmesi ve muhtemel bir deprem anında can ve mal kaybının mümkün mertebe önlenmesidir….) ( Kentsel dönüşüm rehberi, Canan RUHİ, Ahmet Cemal RUHİ, Ankara 2018 bası ,sh.28-29)

IV-KENTSEL DÖNÜŞÜM VE İYİ NİYET KURALLARI

-Doktrinde ittifakla belirtildiği üzere, mülkiyet hakkını kısıtlayan unsurlardan biri de, hakkı kullanan kişinin iyi niyet kurallarına uyup, uymadığıdır. Kişi bu hakkını, toplum menfaati aleyhine ve iyi niyet kurallarına aykırı bir biçimde kullanıyor ise ve bu hakkını kullanırken çok açık ve vazgeçilemez bir menfaati bulunmuyorsa bu noktada iyi niyet kuralının devreye gireceği tartışmasızdır. Zira herkes haklarını kullanır ve görevlerini yerine getirirken iyi niyet kurallarına uymakla yükümlüdür. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Yani, KÖTÜ NİYETLİ KİŞİ, MÜLKİYET HAKKINI İLERİ SÜREREK, HUKUKUN KORUMASINDAN YARARLANAMAZ. Kentsel dönüşüm projelerinin uygulanması sırasında yapılan müzakerelerde öyle talepler ileri sürülebiliyor ki, bu taleplerin ileri sürülmesi, bir hakkın dermeyanından ziyade, hak edilmeyen avantajların elde edilmesini amaçlayabilmektedir. Böyle bir amacın hukuk düzeni tarafından korunması söz koncezasız usu olamaz. Keza, bazı politikacılar, sırf kamu düzenini bozmak amacıyla ve hertürlü sorumluluk ve ahlak duygusundan yoksun olarak MÜLKİYET HAKKININ İHLALİNİ bahane ederek,kentsel dönüşüm projelerinin uygulanmasını önlemeye çalışmaktalar ve bazıları, müracaat ettikleri mahkemelerin de kendileri gibi sorumluluk duygusundan uzak bulunmasından bilistifade, bu ahlaksızca girişimlerinde başarı sağlamışlardır. Ne var ki böyle bir girişimin ne gibi sonuçlar doğurduğu HATAY DEPREMİNDE ÇOK ACI BİR BİÇİMDE ORTAYA ÇIKMIŞTIR. Binlerce insan, deprem yıkıntıları arasında can vermiş, binlercesi de yaralanmıştır. Bu ve bunun gibi örnekleri asla gözden uzak tutmamak ve asla unutmamak gerekir. Aksi halde, ahlaksızlara verilen prim ve  cezasız bıreakılan alçaklıklar, daha sonra topluma ağır bir bedel olarak geri döner.

SONUÇ                                :

1-6306 sayılı yasa, keyfi yıkımlara yer vermeyen ve çok istisnai hallerde idare veya kurumun yıkıma karar verme hakkının bulunduğu bir kurallar manzumesidir.

                2-Mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve gerekse medeni kanunumuzda, MUTLAK BİR HAK OLARAK DEĞİL, KLASİK GÖRÜŞÜN AKSİNE, MODERN GÖRÜŞE GÖRE, HAKKIN YANI SIRA ÖDEVLERİ DE İÇEREN BİR AYNİ HAKTIR. Bir başka deyişle, MÜLKİYET HAKKI, ANCAK HUKUK DÜZENİNİN ÖNGÖRDÜĞÜ SINIRLAR İÇERİSİNDE KULLANILABİLİR. YASALARIN VE ÖZELLİKLE DE ANAYASANIN DEVLETE YÜKLEDİĞİ GÖREVLERİN İFASI SEBEBİYLE BU AYNİ HAK HERZAMAN KISITLANABİLİR.

3-Mülkiyet hakkının kullanılması sırasında, hak sahibinin İYİ NİYET KURALLARINI İHLAL ETMEMESİ GEREKİR. Aksi halde, hakkın kötüye kullanılmasını hukuk düzeni himaye etmez. Hak sahibi mülkiyet hakkını kullanamaz hale gelir. Kentsel dönüşüm müzakereleri sırasında, bazı hak sahiplerinin, haklarından fazla avantaj elde etmeye çalışmaları, iyi niyet kurallarının ihlaline çok açık bir örnek teşkil eder.

                4-Kentsel dönüşümü, çeşitli saiklerle, örneğin AÇILIŞ YAPMAMA TÖRENİ gibi budalaca sloganlarla önlemek isteyen politikacılar veya yerel yöneticiler bulunmaktadır. Bu gibi suiniyetli davranışlar, çoğu zaman bir hakkın savunulması şeklinde değil, Devletin başarılı işler yapmasınının engellenmesine yönelik çirkin obstrüksiyonlar şeklinde tezahür etmektedir. Bu gibi çirkinliklerin, bazen telafisi imkansız zarar ve felaketlere yol açtığı görülmüştür. Bunun en canlı örneklerinden biri de, HATAY DEPREMİNDE YAŞANAN FELAKETTİR. Bu gibi eylemlerin faillerinin kanımca en ağır bir biçimde cezalandırılmaları gerekir. Keza Yargı mercileri de, bu gibi ard niyetli talepler karşısında son derece dikkatli davranmak ve yersiz talepleri reddetmelidir. Aksi halde kötü niyet mükafatlandırılmış olur.

Av. Ünal SOMUNCUOĞLU

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.

Yorum Yaz


En fazla 500 karakter. 500 karakter kaldı.

Paylaş